Kayıtlar

2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

CAHİLİM

Yaklaştıkça küçülen bir görüntü... Kendinden korkan bir insan... Hırslı, hesaplı, içten pazarlıklı... Kendini bilmeyerek soluk alan, hayli geçkin... Yüzü kırışmış, kendini korkusuz sanan, çekingen ruh... Gerçeği kendine yontan, gerçek fukarası, hayal düşkünü, şımarmaya hazır deli gönül... Yağmur yağsa farklı anlam yükleyecek kadar pişkin... Deli gibi kendine güvenen ya da öyle göstermeye çalışıp deliren, sakinliğe sığınan edalı tavır... Ne kadar güzel konuşuyorum, bir dehayım diyen asil vicdanlı, hoyrat yürek... Bugün böylesin, yarın başka... Dün çok güçlüydün, bugün yasta... Seviyorsun çılgın kimliğini, keşke yakıştırsaydın bunu kendine, ağlamasaydın yalandan, gerçekten güçlü olsaydın... Neyim var diyip acılandırma haline, yıllarca hüküm sürdün masum insanların üstüne... Çocukları küstürdün, temiz yürekleri kirlettin, insanlıktan nasibini almamaya yemin ettin... Duygusal görünüp, hislendirdin... Bir canavar gibi ortalığı alevlendirdin... Yedisinde neydin, yetmişinde o... Temiz duygula

BUGÜN

Doğunca yeni bir gün Yeni bir iklim gibi ruhu sarıyor... Sonbahar yeni bir bakış, yeni bir tat Yağmurun yağışıyla hayat buluyor... Islanmaya hazırlanan buğulu camların arkasında Farkındaymışcasına yeni bir rüzgarın akışına Damlalar keyfe keder süzülsün istiyorsun Bu sefer hüzün getirmeden yağmalı aralıksız... Bir vapurda karşılıklı yüzleri görmeli gözler... Buğulu camların arkasında biriktirmeli yağmurları Sarmalı yeni bir esintinin mayhoşluğunda Ruhunu aralıksız... S. A.

AN

Bir seyirci sanki, hayatın gölgesinde kendini seyreden... Umursamaz bir tavırla bakıyor, kendinden korkar yanına... Üzülmüyor geçmişin dikenlerine... Hareketsizce duruyor, umudun içten içe yara aldığı soğuk havaya... Alevlenirken ruh, her şey kendi kendine var oluyor. Sıcak bir rüzgar esiyor, dağılmışlığa... Bu günler böyle geçer, sakin, huzurlu... Bitmek tükenmek bilmeyen rengarenk bir umuda sarılırken, kendini yitirmek üzere heyecanlı... Bu öfke ne zaman biter, parlak bir anın içine doğarak... Kararsız zamanlar saplanmaz bir daha, üşüyen ruhun eteklerine... Zaman sevilmeyen bir hal alırken, rüzgar havayı ılıtabilir mi? Sonra, kemikleşmiş, sınırsızca büyüyen, vahşi iklim, dönebilir mi eski haline? İyi olanı sarıyor, kendi dünyasına karmaşık zihin... Sonsuzluğa akıyor, gerçek olana sevda... Her şey kendini kapatıyor, dostça gülümseyerek, geçecek mi bu kuru gürültü? Delice sarıyor, bu eksik zamanlar... Derinlerde hüküm sürüyor, eski zamanlar... Kalp özgürce atarken, geleceğin büyüsüne y

İÇ

Acıyor uzaklarda beyaz bir düşe Kendini seven muammalı insan Üstüne örttüğü kışın soğuğu gibi Dokunuyor hüznün ıssız kimliğine... Neden bu kadar korumak gerekiyor? Kendini kendi varlığından... Sorular yanıtsız, koyu gölgelerin ikliminde Uzun bir akşam, sözsüz bir akşam... Kalbin surlarında sessiz bir akşam... Dağılınca fırtına, dur durak bilmiyor Kasvetten geriye kalan parçalar... Uzun bir gece, bulutlu Sözcükler anlamsız Çekmecelerde çocukluğun hatıraları Dünya yağmurdan kalma Duygulu bir gece... Dağılınca fırtına, dur durak bilmiyor Kasvetten geriye kalan parçalar... S. A.

HİS

Arıyorum bulabileceğimi sandığım yerde Sonsuzluğa açılan berrak düşü... Kendinden geçercesine Yeşil bir vadide yürür gibi... Uzun yollardan geçercesine, hüzünsüz Sonsuzluğa düğümlenen dar geçitler... Tuzla buz olmuş bir hayalden Gerçeği koparırcasına kararlı. Anlamak ya da anlamamak Huzursuz gelgitlerden çıkarak... Acıyı mutluluğa katarak, Yürümek boğumlu yollarda... Sıradışı bir rüya Sıcak ve etkileyici... Her şey halihazırda, gerçek Sonsuzluğa düğümlenen dar geçitler... S. A.

HENÜZ

Geçerken zaman, mayhoş bir tadı var, hüznün ve sevincin... Uzanıp alamamak gibi beyaz bir düşün içinde... Buz gibi esen rüzgar, kamçılayabilir mi sıcak kalpleri... Darmadağın, soluksuz bir akış, mutluluğu gölgelemeye kararlı... Hiçbir şeye yaramayan anlık bir iz... Yağmurun yağışı, yıldızların yanıp sönüşü kadar gerçek... Vakit çok azalmadı daha... Hiçbir şeyin yoktan varedilemeyeceği gibi... Soğuk içinde sıcak, kötü içinde iyi... Kalpsiz bir insanın sevecenliği gibi... Tersine dönmeli miydi dünya ? Kendini taşıyamazken devran... Sayısız eza, şiddet ve kandan sonra... Bencilliğin boş boş bakan gözlerinde binlerce aldanış... Özgürlüğün mahremiyete hapsedilişi... Beyaz aslında siyahtır der gibi... Gerçeği sahteye değişir gibi... Sorgusuzca kabul edilen yalanlar... Kendini kandırmak en kolayı... Vakit çok azalmadı daha gerçekle yüzleşebilmek için... Yoğun bir duygulanımdan sonra elde kalan hiçlik... Kötülüğün sarmaladığı bedenler, ruh ölü... Kendini kandırmak en kolayı, hiçliğin içinde...