Kayıtlar

Mayıs, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

NEDENSİZ

Bir gösteri gibi zihindeki dansı... Yanılmadığımı umut etmek istiyorum... Ruhuma süzülerek gelen sakinliğin, ucu bucağı olmayan yüzünü... Bilerek, bilmek isteyerek, renkli, mağrur hayalin nerde son bulacağını... Şekli yok, anlamı yok, izahı yok... Sadece koyu bir iz... Nerde başlayacak, nerde bitecek, boşluğun üzerinde titreyecek... Gelişi güzel sözlerle oradan oraya savurduğum, başıboş heveslere mağlup olduğum... Derinliğiyle sessizliğe gömülüp sarhoş olduğum... Zahmetli, kırıcı sanki... Bir akşam vakti sorularla aydınlanamayan, sahte diyerek yüz çevirdiğim hikayeler... Kalpte alışılmış duygular, sarmaşıklanan tanımlamalar... Geçici bir karambol,nedensiz bir saklambaç oyunu... Neşeli bir rüyadan artakalan tanıdık simalar.... Mavi bir tiyatro sahnesi, izlenimler sahici gibi.... Dokunduğum ipeksi yüzler... Rüzgarda dalgalanan iki dünya arasındaki sır... İleriye atılan bir film sahnesi... Bir başkaldırı, garipsemediğim... Son kez bir anı gibi büyüyor... Kendinden uzaklaştırıyor... İsteni

ILIK

Seviyorum buz gibi buz mavisini, güneşle yansıyan ışığını netleştiremesede… Ilık esiyorsa rüzgar, dalgalandırır düşünceleri, kutuplaşır iklim; sıcak ve soğuk… Siyah ve beyaz gibi… Hakikat ve yalan, güçlü ve zayıf gibi… Gökkuşağı anlatır hayatın her halini… Bir görünüp bir kaybolur; geçmiş olur, gelecek olur… Yaşam olur, ölüm olur, sonsuzluk olur… Renkleri cabası… “Gerçek aşikardır; onu kendine uydurma gafleti yoksa… Rüya değil, hayal değil, aslolan…” Eğer seviyorsan renkler daha da canlıdır… Sevdiğini biliyorsan, sevdiğini sanıyorsan… İnancın varsa, yaşıyorsan… Kuşlar gibi kanatların yok; oradan oraya süzülemezsin… Elleri cebinde gezme lüksün de yok; arkanı da görebilmeli gözlerin… Kendine borçlusun; yaşamak için… Gerçekten yaşamak için… Yollar ıslandığında güneşi özlersin… Güneş belirdiğinde de yağmuru… Ondandır boşuboşuna hüzünlenmek, öldürmek, düzensiz dünyada düzen aramak; düzensizce… “Hayatın kaynağı kisvesine bürünen her ışığın peşinden gitmek doğru mu? Sadece kendini aydınlatan

YOLCULUK

Ilık ve rengarenk bir büyü, insan kadar gerçek, insan olamayacak kadar masum… Gerçek ve düş karışımı, sıcak bir yaz akşamı kadar eski… Tomarlanmış kar tanelerinin, rüzgarla büyüyen alevlerle eşsiz uyumu… Gerçek kadar canlı, düş kadar boğuk, anlamlanan bir hayal, anlamlanamayan bir gerçek… Uzun bir yolda umarsız bir yolculuk, kendini bilmek kadar güzel, geleceğe parlatılan bir yeşil ışık, kendini sevmek kadar güzel… Alışmak, ıslak caddelerdeki kadife toprak kokusuna, izin vermek, evrenin ruhu sarıp sarmalayan duygusuna… Boşlukta koşmak kadar özgür, ulaşmak fırtınayla sürüklenen yaprakların hızına… Güneşin parlak ışığıyla, yıldızların aydınlatıcılığı gibi zıt… Zıtlık biraz da yaşamak aslında, kendini kaybedercesine, mutluluğun dikensiz yollarında… Bırakmak kendini müziğin rahatlatan kollarına… Tersine, ufka gittikçe büyüyen, evlerin camlarından sızan sarı ışıklara… Sislerden sıyrılmış gelecekte, gelecekteyken de geçmiş olmuş anılara… Zaman; dakikalardan, saniyelerden arınmış, sadece “nas

KENDİNİ İZLEMEK

“İnsanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa; payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendini ne zannettiğini. Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür.” TOLSTOY Hayır, yapamam… Bunun için yeterli donanımım yok...Bir başkası bu işin altından kalkabilir…Yeteneğimin olması bir şeyi değiştirmez, kendime güvenim ve yeteri kadar inancım yok…Bir yerden başlamak lazım, engellemelere direnç göstermekte zorlanabilirim…Bu işin bana uygun olup olmadığını bilmiyorum….Hata yapmak ve bunların sonuçlarına katlanmak konusunda çekincelerim var… İnsan kendini nerede arayabilir? Çevresindeki kişilerin onunla ilgili gözlemlerinde mi? Türlü çabalarla ortaya koyduğu ve kendisini yansıttığını düşündüğü eylemlerde mi? Geçmişte mi, gelecekte mi? Bir adım ileri gidip, mistik alanlarda mı? İnsanların bizim hakkımızdaki gözlemleri, kendi bakış açılarıyla doğru orantılı yani bir bakıma özneldir.Bu durum, onların duygu ve düşüncelerinde yanılma payı olabileceğini gösterse de, tarafsız bir tutum, insanın

HİPOTEZ VE GERÇEK

Karşı konulmaz bir merak arzusu ile yeni ve farklı şeyler öğrenmek için gösterilen çaba ile insan hep bir adım ilerde olmak istiyor. Bu düşüncenin arkasında duran neden öğrenme açlığının yanısıra kendini gerçekleştirme, diğer insanlar tarafından kabul görme gibi evrensel ihtiyaçlar olsa gerek.. Gerçek ne ise ona ulaşmak hep bir amaç oldu. Bu noktada gerçek olana ulaşmak için sahip olunan fikirlerin ve uygulanacak yöntemlerin neler olduğu ve gerçek olan her ne ise onunla olan uygunluğu önemli olmalı.. Bir nesneyi anlamlandırabilmek için nereden bakıldığı nasıl bir bakış açısıyla duruş alındığı da istenilen sonucu almayı kolaylaştırabilir. Karşımızdaki insanın davranışlarını değerlendirirken neyi niye yaptığını anlayabilmek için sahip olduğumuz kalıplaşmış düşüncelerden sıyrılmamız gerekebilir. Gerçeği görebilmek, önceden sahip olduğumuz düşünceleri bir süzgeçten geçirerek ve yeni olan fikirleri de aşama aşama doğruluğunu görerek edinmekle mümkün olabilir. Alışkanlıklar engelleyici görü

TESELLİ

Zararsızdı, yağmurda ıslanırdı nemli gözleri, beyaz bir kaftan giyinir gibi temizdi... Işıklıydı yürüdüğü dar yol, sonu uçurum değil gibiydi... Suların yüzü üzerinde süzülür beyaz ve parlak ruhuyla... Yarım değildi sevgisi, koyu bir hüzünle dururdu kendi kendine... Zahmetsiz alışırdı dağınık dünyaya... Bilirdi alacalı günler ne zaman gelecek... Korkuyla irkilirdi sakinliğini korumaya çalışarak, gerçeği arardı sararmış yapraklar arasından, ışıldardı yüreğiyle mutluluğa doyarak... Bir çiçek uzatsam yüreğimden kararmaya yüz tutmuş evrende, bir dilek dileyip kendime dönsem... Sussam konuşmak istercesine, söyleyeceklerimi unutsam... Gri bulutlar dağıldığında, yeşil bir yolda bekler yanıp sönen bir ışık... Bir hikaye olur sonu gelmeyen... Bir şarkı söyler huzurlu, sessizce büyür evrende... Bir kağıt. bir kalem anlatır mı sevgiye hükmü? Bir teselli gibi ufukta büyüyen... Bir hikaye olur sonu gelmeyen... yeşil bir yolda bekler yanıp sönen bir ışık... S. A.