Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DURUNCA..

Aldığım bir hediye gibi yüzün... Hüznünde ağlamaklı bir yara... Göğün altında yarım bir mutluluk... Yaşayacağım bu anı biliyorum... Geldiğinde göklerdeki fırtına... Izdırap siyah bir kalp olur... Belki sonu sanılandan iyi olur... Herşey bitmedi... Gökler açılınca yeni bir umuda... Sarsılınca boylu boyunca... Bir mutluluğa yelken açıp, Geri verecek yitirilenleri... Yoksa yaşayamazdım ben böyle... Neye güvenecektim... Neye bel bağlayacaktım... Sevmiyorum hüznü... Beni benden alıyor... Sen rüzgarlarda üşüsende... Hep aynı son yaşananlar... Herkeste bir acı... Dünyanın başlangıcından bir sirayet... Durgun deniz, kendinden geçmiş... Sıcaklık azalmış karşılıklı... Işıklar sönmüş, yağmur başlamış... Hiçbir şey eskisi gibi olmasada... Bir mutluluğun yüzü parlar yeni bir dünyada... Her yapılan bir sonuç, yapılması gerekmesede... Mutlu olmak zor... Ne istediğinden emin değilken... Sevmek, korkuların esaretinde nefes alıyor... Acı rüyalarda görünüyor, bir şey bilmezken... Bir yolcu gibi, kalkacak

SONSUZLUĞA UZANMAK

Güzel bir gün... Sakin, derin, huzurlu... Yeşil vadilerde başını gökyüzüne kaldırmak gibi biraz... Sorgusuz sualsiz yeni bir dünyaya yelken açmak gibi... Sustuğumda içimdekileri uzaklara savurduğum sevinçli bir an... Dalgalı denizi değil, parlak ışığı hissetmek gibi... Uzun yollardan yeni rüzgarlara teslim olmak, uzun gelgitlerden çıkarak... Mutluluğun taze rüyasında, sade bir yaşama rüyalarını teslim etmek... Korkularını unutmak, sıkıcı anlardan kurtulmak... Sevdiğim şeyleri geri alırken, sonsuzluğa uzanmak... Bugün kendime bir hediye vermek istiyorum... Ne zamana kadar sürerse bu keyifli an... Her şeye açık bir kalpte, ılık rüzgarları unutmuş gibiyim... Gelecek belirsiz, dünya sıcak... Bu akış sancısız, kaybolmamış zamanlar... Acıdığım birkaç insan... Kendini zararlı yollara bırakmış... Herkesin sorumluluğu kendine yetmeli... İyi olan ne varsa, benim olmalı... Neyi hakediyorsan o olmalı... Sessizlikte seslere akmalı... Soluk almak bambaşka bir anlama gelmeli... Gerçeklik bir hezimet

MUTLUYKEN HAYATSIN

Sevgin ölçüsüz, rengin beyazdan da beyaz... Mutluluğun uzun, hüznünde bir o kadar... Ey sen yağmurlarda ıslanan, güneşlerde ruhunun sıcağını yayan... Temiz vijdanlı, narin yürek... Gözlerin bulutlu, bazen neşe saçar... Hediye gibi ömürde bir ışık yayar... Derin dünyanda bir mutluluk meşalesi yanar... Ne güzel yüreğin, ne güzel ruhun... Sesin, güvenli bir yaşamın kıyısı... Dünyan, asaletin yorgun ve canlı rüyası... Dalgınlığın gözlerinin acısı... Yorgunken mutlu, mutluyken hayatsın... Ellerinin işi, yarattığın herşeyde gizli... Kusurlu olsada insanoğlu, sen de kusurlusun bilirim... Sevdiğin herşey renklerde gizli... Denizin dalgalı, kendine güvenin dizboyu... Bilirim yıkılmazsın... Gücün dünyana yeşil bir ışık örer... Annemsin.... temiz yürek... Sevgin derin bir rüzgar estitir geniş yollarda... Bilirim, sarsılmaya gelmezsin, hayatın boyunduruğunda... S. A.

KIPIRTI

Bir yakamozu andırır kalbindeki pırıltı Yağmur yağdığında bir hüzün bulutuna gömülürsün.. Sen sensindir, rüzgarlarda üşüyen... Bir kıpırtıdır yüreğinden dökülenler... Geniş bir yolda adımların yavaş... Geldiğin dünyayı unutmuş gibisin... Şekilsizce büyür bir masumiyet hissettirmeden... Bilirim sen yolunu bulursun... Bir kaossa içindeki sızı... Gözlerin yerinden fırlıyacak gibiyse... Bu defa herşeyi unut... Üzülme, seni sana anlatacak birini elbet bulursun... Gün dönüyor, sevgin tatlı bir nağme olmuş... Şimdi yüzleşircesine yeni bir hayatla... Bildiklerin bilmediklerinden fazla... Üzülme daha çok yol var, değmez kaygılanmaya... S. A.

NEDENSİZ

Bir gösteri gibi zihindeki dansı... Yanılmadığımı umut etmek istiyorum... Ruhuma süzülerek gelen sakinliğin, ucu bucağı olmayan yüzünü... Bilerek, bilmek isteyerek, renkli, mağrur hayalin nerde son bulacağını... Şekli yok, anlamı yok, izahı yok... Sadece koyu bir iz... Nerde başlayacak, nerde bitecek, boşluğun üzerinde titreyecek... Gelişi güzel sözlerle oradan oraya savurduğum, başıboş heveslere mağlup olduğum... Derinliğiyle sessizliğe gömülüp sarhoş olduğum... Zahmetli, kırıcı sanki... Bir akşam vakti sorularla aydınlanamayan, sahte diyerek yüz çevirdiğim hikayeler... Kalpte alışılmış duygular, sarmaşıklanan tanımlamalar... Geçici bir karambol,nedensiz bir saklambaç oyunu... Neşeli bir rüyadan artakalan tanıdık simalar.... Mavi bir tiyatro sahnesi, izlenimler sahici gibi.... Dokunduğum ipeksi yüzler... Rüzgarda dalgalanan iki dünya arasındaki sır... İleriye atılan bir film sahnesi... Bir başkaldırı, garipsemediğim... Son kez bir anı gibi büyüyor... Kendinden uzaklaştırıyor... İsteni

ILIK

Seviyorum buz gibi buz mavisini, güneşle yansıyan ışığını netleştiremesede… Ilık esiyorsa rüzgar, dalgalandırır düşünceleri, kutuplaşır iklim; sıcak ve soğuk… Siyah ve beyaz gibi… Hakikat ve yalan, güçlü ve zayıf gibi… Gökkuşağı anlatır hayatın her halini… Bir görünüp bir kaybolur; geçmiş olur, gelecek olur… Yaşam olur, ölüm olur, sonsuzluk olur… Renkleri cabası… “Gerçek aşikardır; onu kendine uydurma gafleti yoksa… Rüya değil, hayal değil, aslolan…” Eğer seviyorsan renkler daha da canlıdır… Sevdiğini biliyorsan, sevdiğini sanıyorsan… İnancın varsa, yaşıyorsan… Kuşlar gibi kanatların yok; oradan oraya süzülemezsin… Elleri cebinde gezme lüksün de yok; arkanı da görebilmeli gözlerin… Kendine borçlusun; yaşamak için… Gerçekten yaşamak için… Yollar ıslandığında güneşi özlersin… Güneş belirdiğinde de yağmuru… Ondandır boşuboşuna hüzünlenmek, öldürmek, düzensiz dünyada düzen aramak; düzensizce… “Hayatın kaynağı kisvesine bürünen her ışığın peşinden gitmek doğru mu? Sadece kendini aydınlatan

YOLCULUK

Ilık ve rengarenk bir büyü, insan kadar gerçek, insan olamayacak kadar masum… Gerçek ve düş karışımı, sıcak bir yaz akşamı kadar eski… Tomarlanmış kar tanelerinin, rüzgarla büyüyen alevlerle eşsiz uyumu… Gerçek kadar canlı, düş kadar boğuk, anlamlanan bir hayal, anlamlanamayan bir gerçek… Uzun bir yolda umarsız bir yolculuk, kendini bilmek kadar güzel, geleceğe parlatılan bir yeşil ışık, kendini sevmek kadar güzel… Alışmak, ıslak caddelerdeki kadife toprak kokusuna, izin vermek, evrenin ruhu sarıp sarmalayan duygusuna… Boşlukta koşmak kadar özgür, ulaşmak fırtınayla sürüklenen yaprakların hızına… Güneşin parlak ışığıyla, yıldızların aydınlatıcılığı gibi zıt… Zıtlık biraz da yaşamak aslında, kendini kaybedercesine, mutluluğun dikensiz yollarında… Bırakmak kendini müziğin rahatlatan kollarına… Tersine, ufka gittikçe büyüyen, evlerin camlarından sızan sarı ışıklara… Sislerden sıyrılmış gelecekte, gelecekteyken de geçmiş olmuş anılara… Zaman; dakikalardan, saniyelerden arınmış, sadece “nas

KENDİNİ İZLEMEK

“İnsanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa; payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendini ne zannettiğini. Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür.” TOLSTOY Hayır, yapamam… Bunun için yeterli donanımım yok...Bir başkası bu işin altından kalkabilir…Yeteneğimin olması bir şeyi değiştirmez, kendime güvenim ve yeteri kadar inancım yok…Bir yerden başlamak lazım, engellemelere direnç göstermekte zorlanabilirim…Bu işin bana uygun olup olmadığını bilmiyorum….Hata yapmak ve bunların sonuçlarına katlanmak konusunda çekincelerim var… İnsan kendini nerede arayabilir? Çevresindeki kişilerin onunla ilgili gözlemlerinde mi? Türlü çabalarla ortaya koyduğu ve kendisini yansıttığını düşündüğü eylemlerde mi? Geçmişte mi, gelecekte mi? Bir adım ileri gidip, mistik alanlarda mı? İnsanların bizim hakkımızdaki gözlemleri, kendi bakış açılarıyla doğru orantılı yani bir bakıma özneldir.Bu durum, onların duygu ve düşüncelerinde yanılma payı olabileceğini gösterse de, tarafsız bir tutum, insanın

HİPOTEZ VE GERÇEK

Karşı konulmaz bir merak arzusu ile yeni ve farklı şeyler öğrenmek için gösterilen çaba ile insan hep bir adım ilerde olmak istiyor. Bu düşüncenin arkasında duran neden öğrenme açlığının yanısıra kendini gerçekleştirme, diğer insanlar tarafından kabul görme gibi evrensel ihtiyaçlar olsa gerek.. Gerçek ne ise ona ulaşmak hep bir amaç oldu. Bu noktada gerçek olana ulaşmak için sahip olunan fikirlerin ve uygulanacak yöntemlerin neler olduğu ve gerçek olan her ne ise onunla olan uygunluğu önemli olmalı.. Bir nesneyi anlamlandırabilmek için nereden bakıldığı nasıl bir bakış açısıyla duruş alındığı da istenilen sonucu almayı kolaylaştırabilir. Karşımızdaki insanın davranışlarını değerlendirirken neyi niye yaptığını anlayabilmek için sahip olduğumuz kalıplaşmış düşüncelerden sıyrılmamız gerekebilir. Gerçeği görebilmek, önceden sahip olduğumuz düşünceleri bir süzgeçten geçirerek ve yeni olan fikirleri de aşama aşama doğruluğunu görerek edinmekle mümkün olabilir. Alışkanlıklar engelleyici görü

TESELLİ

Zararsızdı, yağmurda ıslanırdı nemli gözleri, beyaz bir kaftan giyinir gibi temizdi... Işıklıydı yürüdüğü dar yol, sonu uçurum değil gibiydi... Suların yüzü üzerinde süzülür beyaz ve parlak ruhuyla... Yarım değildi sevgisi, koyu bir hüzünle dururdu kendi kendine... Zahmetsiz alışırdı dağınık dünyaya... Bilirdi alacalı günler ne zaman gelecek... Korkuyla irkilirdi sakinliğini korumaya çalışarak, gerçeği arardı sararmış yapraklar arasından, ışıldardı yüreğiyle mutluluğa doyarak... Bir çiçek uzatsam yüreğimden kararmaya yüz tutmuş evrende, bir dilek dileyip kendime dönsem... Sussam konuşmak istercesine, söyleyeceklerimi unutsam... Gri bulutlar dağıldığında, yeşil bir yolda bekler yanıp sönen bir ışık... Bir hikaye olur sonu gelmeyen... Bir şarkı söyler huzurlu, sessizce büyür evrende... Bir kağıt. bir kalem anlatır mı sevgiye hükmü? Bir teselli gibi ufukta büyüyen... Bir hikaye olur sonu gelmeyen... yeşil bir yolda bekler yanıp sönen bir ışık... S. A.